EMİR BÜYÜK YERDEN

Üniversitenin son üç yılını annemin memleketinde okudum. Ne vakit haberler Bursa’da lodos uyarısı verse annemin yüreği ağzına gelirdi. “Aman diyeyim kızım çatı saçak altından yürüme!” uyarısını birkaç kez duymadan telefon kapanmazdı. Bizim de tabi o zamanlar kanımız deli akıyor, rüzgarı sadece hasta etme suçuyla anıyor, üşütme becerisiyle tanıyoruz. “Yel girer beline, rüzgara karşı oturma, cereyan yapar iki açık pencere arasında kalma, rüzgar çarpar sıkı giyin,” tembihlerinden ötesi yok lügatımızda. Üstüne bir de serde gençlik var. “N’olcak canım altı üstü rüzgar” deyip hırkayı yeleği üstümüze geçirmek şöyle dursun yanımıza yaklaştırmadığımız zamanlar… Diyeceğim yirmi yılını doldurmamış bir ömrün rüzgar hakkında konuşacağı ne kadar tecrübesi olursa o kadar temkinliyiz işte.

Ne kadar korkutucu olabilir ki diye aklımızca rüzgara kafa tutup sadece rüzgarı değil güneşi, karı, yağmuru da toptan hafife alıyoruz. Delilik hem de zır delilik! Büsbütün cahillik!

Lodos gibi bir rüzgârın zayıf insanı sürükleyip, iri birini devirebileceğini, ağaçları kökünden söküp, dalları gövdesinden ayırabileceğini, koca koca reklam tabelalarını kuş gibi havada uçurup, çatıları kanatlandırıp, balkon demirlerini yerinden yuvasından edebileceğini görmediyse biri, bunların hepsi masal gelir. Hele o derme çatma evlerin üzerindeki tenteleri alıp, büküyormuş gibi yapıp yerden yere savurması yok mu! Geceyse ve şehrin elektrikleri toptan kesikse, o uğultulu, o ıslıklı ses en cesur babayiğitlerin bile korkudan ödünü patlatır. İçerde olsan ayrı dışarda kalsan ayrı dert.

Rüzgâr için, “Şapkanı yere savurur hafif bir el,” diye yazar ya da “Tatlı tatlı eser, ruha dinginlik verir,” der bazı şairler. Yalan! Bursa’nın lodosunu hiç görmemiştir de ondan. Gören bilen şair,
“Bursa’nın lodosu
Uçurur adamı
Ne pencerede cam bırakır
Ne bacayı
Ne de damı,” diye yazar. Mübalağa yapmaz. Sonuna kadar haklıdır.
Yürürken dengesini bozabilir insanın. Korkuluklara tutuna tutuna yürüdüğümü de hatırlıyorum gök gürültüsünü andıran bir uğultuyla hızını iyice artırıp ve hafif bulduğu ne varsa havalandırıp havalandırıp yere çarptığını da. “İnşallah sağ sağlim varırım gideceğim yere,” diye başlayıp “Şükür, bugün de kafama bir şey düşmedi” diyerek eve girmek günlük edilen dualar arasında yerini alır. Şaka bir yana can almasıyla ünlüdür Bursa’nın lodosu. Azrail aradan çekilmiş, yapacağı işi rüzgârın üstüne atmış gibi gelir bazen. Halbuki hükmü veren el de hükmün adresi de belliyken nedense suç rüzgâra atılır.

Eski Bursalılara göre “Kara kor, insana kar gibi” gelen Bursa lodosu, yaz kış dinmez. Bursa’nın bu kadar çok etkilenmesinin sebebi ise Uludağ diye bilinir. Hadi bilmeyene benden ufak bir bilgi olsun, yaşlıların anlatageldiği bir rivayete göre tabiata hükmedebilen ve bütün canlılarla konuşabilen Hz. Süleyman Peygamber, rüzgâra binip dünyayı gezerken bugünkü adıyla Uludağ’ın üstünden ovayı gören bir yere iner. 
Yanındakilere;
“Şu dağın eteklerinde bir şehir olsa ne güzel olurdu,” der. 
Oradaki âlimlerden biri O’nu;
“Efendim burada bir şehir zaten vardı lakin Nuh Tufanı’nda battı,” diye cevaplar.
Bunun üzerine Hz. Süleyman lodosa emreder;
“Essss!!!”
Lodos, bu emirle tozu dumana katarak eserken batık şehrin surları, kapıları bir bir ortaya çıkar. Bu olayla birlikte lodos, Bursa şehrinin bir parçası haline gelir ve uzun olmayan aralıklarla bu coğrafyada eser de eser…

Mekinler, mekanlar değişir hatta zamanlar bile ama rüzgâr aynı rüzgâr emir yine aynı emirdir! Bu kez yer Bursa değil Los Angeles. Emir, güneşin de suyun da toprağın da olduğu gibi rüzgârın da sahibi olan makamdan gelmiş! Ess! demiş Allah, türlü şeyleri vesile edip rüzgâr esmiş! Dünya çalkalanıyor şimdi bu afetle. Tarihin en yıkıcı yangını diye kayıtlara geçti çoktan.

Sebebi hâlâ meçhul olan bir yerden çıkmış kıvılcım. Rüzgâr öyle esmiş öyle esmiş ki yangın büyüdükçe büyümüş. Rüzgârın hızı kasıp kavurmuş, her şeyi yerle bir etmiş. Kül yığınına dönmüş yirmi yedi dönümden fazla olan alan. Görenler “Sanki bölgeye atom bombası düşmüş gibi” diye tarif ediyorlar. “Sönmüyor Allah sönmüyor,” diyorlar. Kaç gün geçti hâlâ söndüremiyor ve Amerika kıtasında olan biteni anlamdıramıyorlar.

Her şey ayan beyan ortadayken hâlâ suçu rüzgâra atan, küresel ısınma diyen, durumu mevsim anormalleri ile izah etmeye çalışanlar var. Halbuki emir belli. Bizim “Gençtik, cahildik, rüzgârı tanımıyorduk,” bahanesi bile daha sevimli.

Gamze Koç

2 Yorum “EMİR BÜYÜK YERDEN”

  1. Allah bütün masum, mazlumları korusun. Kaleminize yüreğinize sağlık hocam. Hayırlı bir hafta diliyorum.

Dr. Ebuzerr Serdengeçti için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir