Tozpembe yıllarımızdı. Romantizm ile realizm arasında gel gitlerle dalgalanıyorduk. Romantizm yanımızdaki şiir musiki, söylemek isteyip de erkekliğimize yediremediğimiz ya da hicabımızdan söyleyemediklerimizin anlatımıydı.
Yazar: Ahmet Özdemir
MASA DA MASAYMIŞ HA
“Bireyi toplum içinde somut olarak görünür duruma getirmek, giderek daha da derinlerine inerek, onun içsel dramını kurcalamak çabasındayım”
HASAN BOĞULDU AMA YA EMİNE?
Benim dinlediğim efsaneler de yazılanlarla uyuşuyor. Bazı farklılıklar var. Şöyle özetleyebilirim:
KUYRUK SALLAMAK TANRININ GÜNÜ
—
DENİZ ESİNTİLERİ
“Bırak, bütün bir gece hayallerinle yorgun / Gözlerim gözlerinin sularında uyusun!..”
MAVİYE ÖZLEM
“Aşk da mavidir şiir de…”
BİR YIĞIN HATIRA, BİR SİYAH DUMAN
Sade, pürüzsüz bir dille mısralar kurmuş, ahengin sihirli kanatlarına tutunmuş, sazını gerçek şiirin ufkuna akort etmeye çalışmıştır.
“MELÂLİ ANLAMAYAN NESLE ÂŞİNA DEĞİLİZ”
“Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenden
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak…
Sular sarardı. Yüzün perde perde solmakta,
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta…”
SEHERDE AĞLAYAN BÜLBÜL
Bülbül-gül ve dert. Bu dert aşk derdi, özlem derdi… Kavuşmak için çırpınış ve çağlar boyu bitmez bir serenat. Takvimlerde nisanın ilk haftası “Bülbüllerin ötme zamanı” diye yazılı.
GİTTİ GÜL GİTTİ BÜLBÜL
Divan edebiyatının vazgeçilmez ikilisi, bülbül erkeği gülse dişiyi temsil eder.