İlkokul veya ortaokula gidiyorum. Yılbaşında ve bayramlarda yakınlarımıza kutlama tebriki attığımız yıllar. Zarflı ve zarfsız gönderilmesi mümkün olan bu kartpostallar için günlerce kırtasiye dükkânlarının önünden ayrılamıyoruz. Alsak alsak kime, hangisini alsak? Çeşit çeşit kartpostalların yerleştirildiği çok gözlü platformlardaki her ürüne ilgiyle bakıyor, seçmekte zorlanıyoruz. Bayramlarda daha sade ve bayramın ruhuna uygun kartlar seçiyoruz. Ramazan bayramıysa çiçekli veya manzaralı, Kurban bayramında mutlaka ihtişamlı boynuzları olan gösterişli koç resimli kartları alıyoruz. Yılbaşı kartlarının olmazsa olmazı ise kar manzaralı ve gümüş simliler. Onların da öyle çok çeşidi oluyor ki seçmekte zorlanıyoruz. Malum, bütçeler sınırlı, gönüller gani. Olabildiğince çok almanın yollarını arıyoruz. Kart seçimiyle iş bitti sanılmasın, boylarına uygun zarf da bulunmalı ki bu aşama tamamlansın.
Sırada eve gidip her karta, göndereceğimiz kişiye uygun metin yazmak var. Metin dediysek, öyle edebiyat paraladığımız falan yok. “Yeni yılınızı (veya bayramınızı) en içten dileklerimle kutlarım. Selamlar, sevgiler…” Bu kadar! Başka şeyler yazmayı öğrenmemişiz. Kısa kesiyoruz. O yaşımızın oturmamış yazısıyla özene bezene yazıyoruz metnimizi. Arkadaşımıza yazmışsak, bir köşesine kalp çizmeyi de unutmuyoruz. Hatta “Seviyorum ama kimi/ En tatlı birisini/ Nasıl söylesem bilmem/ İlk harflerine bak, öğren!” akrostişini de ilave ettiklerimiz oluyor. Nasıl mutlu oluyoruz, nasıl… Kartları zarflayıp gözümüzle dörde böldüğümüz zarfın sol üst kısmına kendi adımızı ve adresimizi, sağ alta da alıcının adını adresini yazıyoruz.
Gelelim postane faslına. Zarfa veya karta itinayla yazdığımız adreslerin sağ üst köşesine pul yapıştırılacak. Pulu yapıştırmak için arkasını ıslatmalı ki zamk, zarfa yapışsın. Nasıl ıslatılacak? Tabii ki dilimizle… Tebrik kartı bir iki tane ise, çok problem olmaz ama on, on beş pul yapıştırılması durumunda kalınırsa ağızlarda berbat bir tat olur. Bir süre sonra diliniz dudağa ve damağa yapışmaya başlar. Çare yok, bu işlem yapılacak. Iğğğ diye diye yapıştırırdık elbette.
Bunlar, o yaşlardaki bizler için bugün düşündüğümüz olumsuzlukları asla taşımazdı. Aksine, sevdiklerimizin gönlünü aldığımızdan dolayı çok mutlu olurduk. Onları sevdiğimizi ve daima hatırladığımızı hissettirdiğimizi bilirdik. Onlar da aynı yolla bizim yeni yılımızı ve bayramlarımızı kutlarlardı. Karşılıklı sevinç sebebimiz olurdu bu gönderilenler. Posta müvezziinin (posta dağıtıcısı, bugünkü söyleyişiyle postacı) omzuna astığı hâki renkli çantasından çıkardığı zarf tomarını karıştırmasını keyifle seyreder, heyecanla gelen tebrike kavuşmayı beklerdik. Hele zarftan çıkan kartpostal bizim görmediğimiz, bilmediğimiz bir tasarıma sahipse daha da mutlu olurduk. Sevincimiz katmerlenirdi.
Gönderilen o zarflar çok kıymetliydi; zira biricikti, bize aitti. Doğrudan bizi muhatap alarak yazılmıştı. Bugünkü telefon mesajları gibi kopyala yapıştır tekniği kullanılmadan, kişiye özel hitapla yazılmış olurdu. Bu kartları biriktirmek ayrı bir keyif konusuydu. Onları özenle saklar, arkadaşlarımız evimize geldiğinde sevinçle gösterirdik. Ufak çaplı koleksiyonerlerdik her birimiz. Koleksiyonu kabarık olan havalı olurdu, hafiften gururlanırdı da.
Şimdi hem o çocukluk ve gençlik coşkumuzu kaybettik hem de kimseye böyle kartlar göndermiyoruz. Bize gönderen de olmuyor haliyle. Telefonlarımız var şimdi. Doğrudan ve her an, herkese ulaşmamız mümkün. Gel gör ki biz, sosyal medyayı karıştırmaktan, akışta kaybolmaktan kurtulamadığımız için çoğu zaman telefon dahi açamıyoruz sevdiklerimize.
Özel gün ve gecelerde münasip bir tebrik mesajı arayıp buluyoruz. Dolaşıma yeni çıkmış, dumanı üstünde, taze bir metinse değmeyin keyfimize. Derhal kopyalayıp çat çat çat… Onlarca kişiye gönderiveriyor ve içimizi rahatlatıyoruz, görevi yerine getirdiğimiz zannıyla. Bizden ne bir ses ne bir nefes duyuyor karşı taraf. O da aynı şekilde mukabelede bulunuyor bize. Bazen ne gönderdiğimize bakmaksızın aynı görseli gönderen bile oluyor mukabelede bulunurken.
Özel hitap mı, o da ne? Yenir mi, içilir mi azizim?
NURHAYAT ÖRENCİK
Can kardeşim kalemine sağlık🤍 çok eskilere yolculuk yaptırdın bu faniye ne severdim kalem kitap evinden epey vakit sarf ederek kişiye özel seçer kişiye özel zevkle yazardım. Yollaması genelde babama aitti naıl büyük zevkti kartları yollaması ve alması hey gidi günler hey🥹💐 Kıymetli yazın için sana hassaten teşekkür ederim can Hocam💐🤍
“Yazını okurken gözümde canlandı. Tebrik kartları seçmek için kırtasiyenin önünde bulunan çeşit çeşit kartlara baktık. Sanki bugünleri seninle yeniden yaşıyor gibiydim. Kalemine sağlık!”