BEN GÜLÜME GÜL YOLLADIM

Ay doğar sini gibi, Sallanır selvi gibi, Ben yarimi tanırım, Isparta gülü gibi…

Türk kültür hayatına gül güzellikler ve zenginlik getirmiş. Bu güzelliklerden yararlanmasını bilen halkımız, gül ile ilgili onlarca atasözü ve deyim üretmiş. İşte birkaçı şöyle:

Gülü seven dikenine katlanır.

Gül çengelsiz yar engelsiz olmaz.

Gülüne bak, goncasını al.

Gül güdük kokusu güzel, servi büyük yapısı güzel.

Gül dikenli ağaçta biter.

Gül gibi geçinmek.

Güldükçe yüzünden güller açılmak.

Güllük gülistanlık.

Gülün kadrini bülbül bilir.

Gülü yâd ettikçe bülbülün feryadı artar. Listeyi daha fazla uzatmadan bir de Malatya türküsünü hatırlatayım:

“Kırmızı gül goncasını bağlarlar deste”

Sıra bir türkünün hikâyesine geldi:
Balasını askere uğurlamadan kısa bir süre önce evlendirmişti. Şimdi gelini ile birlikte asker yolu gözler olmuşlardı. Birkaç yıl sonra savaşın bittiği haberi geldi. Gelini ile birlikte sevinmiş, oğulun sılaya dönüş gününü bekler olmuşlardı. Nihayet dönüş tarihi belli oldu. İstasyona oğlunu karşılamaya giderken, gelinine “Gelinim, can kızım, sen hazırlıkları gör,” dedi.
Yaşlı kadın İstasyona gitti. Bir tren geldi, inenler arasında balasını göremedi. İkinci treni beklemeye başladı. Vakit akşam oldu. O tren de gelip gitti. Oğul yoktu. Umudu tükenmiş, boynu bükük evinin yolunu tuttu.
Eve geldiğinde kapının önünde bir çift erkek ayakkabısı gördü. Oğlunun yatak odasında, gelinin yanında bir erkek vardı. Bu bir namus meselesiydi. Tüfeği kaptığı gibi odaya daldı. Pat.. pat … Pat! Oda kan gölüne dönerken, bir çığlık neredeyse Palandöken dağlarından yankılanacaktı:
“Ana ne yaptın o senin oğlun!” Meğer balası ilk trenle gelmiş, yaşlı kadın kalabalıkta onu seçememişti. İki saat önce gelen delikanlı evine koşmuş, kırk günlük evliyken bıraktığı karısıyla özlem gidermekteydi. O günden sonra, aklını yitiren yaşlı kadın, kendini dağlara taşlara vurdu. Oğlunun kan rengi kırmızı gülleri yola yola feryat ediyor, dinleyenler gözyaşını tutamıyordu:

“Kırmızı gül demet demet
Sevda değil bir alamet
Gitti gelmez ol muhannet
Şol Revan’da balam galdı”

Anadolu’da yaşayan tıp folkloruna göre, gül şifa veren bitkiler ve kozmetik ürünleri içinde de yer alıyor. Bülbül yerine eller sürünse de, gül yağı ve gül suyu insanlık için gülden bir armağan…

Çağlar boyu düğün ve vuslat yataklarına gül yaprakları serpilmiş, gül döşenmiş. Kitaplarımızın arasındaki gülkurusu yaprakları mutlu çağrışımlara neden olmuş. Şekerli gül tatlıları gülbeşeker adıyla anılmış. Kırmızıya gülgun, pembeye çalanına gül-i suri, sarı-kırmızı olanına gül-i rana, laleye gülriz adını koymuşuz. Aslında farkında olmadan bir gül uygarlığında yaşamaktayız.

Halk hikâyelerinde güllü isimler yaygın. Güllü Han ile Melikşah, Mahi ile Gülşah, Hüsrev ile Gülruh, Gül ile Sitemkâr hikâyelerinde olduğu gibi.

Dilimizdeki güllü deyimlerden söz ettik. İyi babalar ailelerine gül gibi bakar, mutlu ve geçim sıkıntısı çekmeyen aileler gül gibi geçinip gider ve çocuklarını el bebek gül bebek büyütürler. Kız çocuklarına güzel olsunlar diye güllü adlar verilir ki sayıları yüzü geçer. İşte bunlardan bir kaçı: Ağgül, Asigül, Aygül, Ayşegül, Badegül, Bağdagül, Bahtıgül, Birgül, Destegül, Esengül, Ergül, Gelengül, Goncagül, Güldalı, Güldane, Gülizar, Gül, Gülcan, Gülfidan, Gülnaz, Gülfidan, Gülkız, Gülsema, Gülfem, Gülfer, Güller, Gülser, Güleser, Gülseren, Gülay, Gülşah ve niceleri…

İstanbul’da çiçek adı taşıyan yüzlerce sokak adı arasında belki yüze yakın “gül’’le başlayan sokak adına rastlarsınız.

İnsan ömrü ile goncanın ömrü arasında bir benzerlik kurarlar. İkisi de kısa. Sabahleyin esen rüzgâr, goncanın ömrüne son verir. Gonca da insan gibi ömrünün nasıl gelip geçtiğini anlamaz.

Rengi, şekli, kokusu, dikenleri ve kısa ömürlü oluşu dolayısıyla bir yığın teşbihe konu olan kırmızı gül, ateşe, ya da ateş güle benzetilir. Nemrut’un İbrahim Peygamberi mancınıkla içine attığı ateşin Tanrı’nın emriyle gül bahçesine dönüştüğü anlatılır.

Doğanın en zarif ve nazik çiçeği olarak kabul edebileceğimiz güle bazı yörelerde menekşe deniliyor. Kırıkkale türküsünün adı gibi: “Menevşe koymuşlar gülün adını”

Sevgililer güldükçe güller açar yüzlerinde. Ve o güllerin üzerine gül koklanmaz. Ufak tefek kusurlar hoş görülmelidir, çünkü gül dikensiz olmaz. Gelinlik kızlar ve evlenme çağına gelmiş delikanlılar güllü çorap giyerler. Evlenme çağına geldiklerinin işaretidir. Gül şeklinde örülen oyalara ise gül oya denir. Gül manilerimizde de vücut bulmakta:

Ay doğar sini gibi / Sallanır selvi gibi / Ben yarimi tanırım / Isparta gülü gibi

Güle serdim güle serdim, / Gül mendili güle serdim, / Gül topladım gül yanaktan, / Al gülü gülşene serdim…

“Gül yolladım gül yolladım, / Gülü gülüme yolladım, / Bülbül güle dem dökerken, / Ben gülüme gül yolladım.”

Sevgiyle ve gül güzelliğiyle yaşayınız.

Ahmet ÖZDEMİR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir