Sâkiyâ câmında nedir bu esrar
Kıldı bir katresi mestâne beni
Şarab-ı lâlinde ne keyfiyet var
Söyletir efsane efsane beni
Âşık Dertli’nin ‘beni’ redifli şiirinin deryasında gezindik bu yazımızda. Gezindik de bulduğumuz inci mercanı yârenlerle paylaşalım istedik.
Dertli, adını çok duyduğumuz bir halk şairimiz. Yüzyıllar boyu etkisini kuvvetli bir şekilde hissettiren divan şiirinden de söyleyişler, mazmunlar, mânâlar var şiirinde. Adeta divan şiiri ile halk şiirini harman etmiş bu şiirde.
Ey sâki, ey şarap sunan güzel, ey sevgili ! Kadehinde ne sır var ki, bir damlası bile beni sarhoş ediyor, mest ediyor. Dudağının; kırmızı, lâl renkli, yakut dudağının şarabı; bu garibe, âşığa ne efsaneler söyletiyor..
Sevgilinin dudağı şarap kırmızısıdır. Şarap gibi sarhoş edicidir. Ve dahi, o gül dudaklı yarin inci mercan sözleri de, şairi mesteylemektedir.
Âşığın çok bela gelir başına
Tahammül gerektir adû taşına
Şem-i ruhsarına aşk ateşine
Yanmada seyretsin pervane beni
Adû , düşmandır. Yarin çevresinde hayranları çoktur ve aşık , bu rakiplerle, adû ile her daim mücadele verecektir.
Aşk zaten, başlı başına bir beladır. Bunu baştan kabul etmesi gerektir bu yola girenin. Şair, rakibin attığı okları cengâverane göğüslediği gibi, bir de aşk ateşine yanmada pervaneye kafa tutmaktadır.
Pervane böceği, hakiki aşkın belki de en güzel sembolüdür. Ateşe, nura aşıktır. Onun etrafında hayran, kendinden geçmiş bir şekilde döner de döner. Sessizdir, hiçbir şey istemez, beklemez. Karşılıksız sever. Adeta aşk ile yücelir, doruklara çıkar.
En sonunda bir vakit gelir ki aşkından cûşa gelir, kendini ateşin kollarına atıverir. Yanacağını, yok olacağını bile bile bir kucaklayış, bir atılıştır bu. Ve sevgilide yok olur. Fenâfillaha ulaşır. Tasavvuftaki, Allah’da fenâ bulmak makamına erişir.
İşte burada da şair, sevgilinin yanağının mumuna, onun nurlu ışığına yanmıştır. O mumun, o nur yüzlünün etrafında yanarak dönmektedir.
Ve bir meydan okuma ile pervaneye rakip olur. Pervane, aşk ateşine yanmada beni seyretsin der. Görsün bakalım, yanmakta kim daha mâhir imiş. Kim sadık aşık imiş, cümle âlem bilsin!
Hani aşıklar aşığı, şairler şairi Fuzuli der ya :
‘’Bende Mecnun’dan füzun aşıklık istidadı var
Aşık-ı sadık menem, Mecnun’un ancak adı var’’
Ve Dertli, mahzun mahzun son dörtlüğünü deyiverir:
Bakmazlar Dertli’ye algındır deyu
Hakikat bahrine dalgındır deyu
Bir saçı Leyla’ya Mecnun’dur deyu
Yazdılar deftere divane beni
Hakikat denizine dalmıştır, o yüzden biraz gariptir dışarıdan bakınca. O alemin efsunkar güzellikleri onu avare, deli divane eylemiştir.
Bir saçı Leyla’ya Mecnun’dur. Leyla; gece, siyah, kara demektir. Hem de sevgililerin sevgilisinin adıdır Leyla. Saçı siyahtır sevgilinin . O karalık; aşığı ‘’kara sevda’’ya daldırır.
Divane olmadan, ’aşk’da paye, rütbe alınmaz. Deftere ‘divane’ diye yazılmak, aşıklığın şanındandır.
Ne mutlu o divanelere, o divanelerin yolunda gidenlere…
Filiz Çırpıcı
