“Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Bütün çiçeklerini getirin buraya,
Öğrencilerimi getirin, getirin buraya,
Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer
Bütün köy çocuklarını getirin buraya,
Son bir ders vereceğim onlara,
Son şarkımı söyleyeceğim,
Getirin, getirin…ve sonra öleceğim.”
Köy öğretmeni Şefik Sınık böyle diyordu. “Bana çiçek getirin, Dünyanın çiçeklerini getirin buraya.” Bu dileği Ceyhun Atıf Kansu’yu ölümsüzleştirdi. Öğrencilerini çiçeklere benzeten köy öğretmeninin son sözleri şöyle şiirleşiyordu:
“..Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Okulun duvarı çöktü altında kaldım,
Ama ben dünya üstündeyim, toprakta,
Yaz kış bir şey söyleyen toprakta,
Çile çektim, yalnız kaldım, ama yaşadım,
Yurdumun çiçeklenmesi için daima yaşadım,
Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir.
Şimdi sustum, örtün beni, yatırın buraya,
Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya.”
24 Kasım Öğretmenler günü. Yüce önderimiz Atatürk’ün, Millet Mekteplerinin baş öğretmenliğini kabul ettiği gün. Bütün yurtta yine kutlandı. Aslında bir gün değil, bütün günler elleri öpülesi öğretmenlerimizin olsa gerekir.
Yakındığımız bilgisizlikten, düzensizlikten, gerilikten, din ahlak ve düşünce alanlarındaki kargaşadan bizi kurtaracak, tek yol eğitim. Yediden yetmişe, köylümüzle, kentlimizle, ulusça tutacağımız eğitim yolu; yükselişin, ilerleyişin, aydınlığa kavuşmanın tek çıkar yolu. Ancak bu yolla geriliği, karanlığı, her tür iç ve dış tehlikeyi bir kenara itmek, huzurlu, güvenli, aydınlık yarınlara ilerlemek mümkün.
Tekniğin baş döndürücü bir yarış halinde elde edildiği uygarlık dünyasında, öteki insanlar ve ülkelerle eşit haklarla yaşamak, ilerlemek için sürekli eğitim seferberliği içinde olmamız gerekiyor. Bu seferberliğin kahraman askerleri de birbirimizi sevmeyi, saymayı, inanmayı, dayanmayı, hoşgörüyü öğreten öğretmenler. Onlar, yurdun kuş uçmaz kervan geçmez yörelerinde, bilmedikleri, tanımadıkları çevrelerde bütün güçleri ile görevlerini sürdürüyorlar.
Kendisi de bir öğretmen olan Güner Demiray’ın Sivas köylerinde olan anasına gönderdiği mektuptan satırlar:
“Karlı dağların ardındadır şimdi,
Bir ülkü alev almış içinde,
Korlanan bir ocak gibi
Çetin bir ülkü.
Üzüntülere batma anacığım,
Yavrun ışık götürmüştür gecelere,
Umutsuzlara umut,
Sayrılara ilaç götürmüştür,
Ve yürekler dolusu sevgiler…
Ve anacığım yavrun,
Elif’lere Satılmış’lara
Yaşamak götürmüştür çiçek çiçek.
Ağlama anacığım,
Oğlun kutsal savaşlar içindedir,
Köylülerle omuz omuza
Çalışmaktadır harıl harıl,
Can katmaktadır toprağa,
Ve çocuklar alfabe sökmektedir
Bahar dalları altında,
Kederlere varma anacığım,
Oğlun sessiz ve dingin koyaklarda
Yeni çağ türküleri söylemektedir.
Bu bir övgü değil, gerçeğin kendisi. Öğretmenler yıllar boyu destanlar yaratmışlar. Kişiliklerinin ve mesleklerin onurunu ayakta tutmuşlar, türlü yokluklara rağmen başları her zaman dimdik olmuş. Tıpkı öğretmen şair Halim Yağcıoğlu’nun “Fikir Ordusu” gibi:
“Bir şaşkın karanlık içinden,
Bir yüce su aktı gitti.
Öylesine inanmışlardı kendilerine
Başları dikti.
Alınları pırıl pırıldı şubat güneşinde,
Ağır ağır geçiyorlardı yayan
Türkiye’mdi bu, Türkiye’min kaderiydi
Sağır göklerde kaybolan.
“Fikir ordusuydu” bu
Dövülen, taşlanan, vurulan
Köylerde, ilçelerde, kentlerde
Boğaz tokluğuna unutula
Öğretmenlerimdi bunlar, çileli öğretmenlerim.
Vatanı vatan yapan, insanı insan
Koşup gelmişlerdi naçar,
Ta Edirne’den Hakkâri, Van’dan
Bir sessiz çığlıktı bu
Başöğretmeninin önünde
Bir kere daha inandım ki kardeşim,
Türkiye’m altın günlerin eşiğinde.
Öğretmenliğin, mesleklerin en kutsalı olduğunu savunmaya gerek yok. Atatürk’ün millet mekteplerinin baş öğretmenliğini kabul etmesi bile bu mesleğinin yüceliğini göstermekte.
İnanç dünyası açısından da öğretmenlik kutsal bir meslek. Peygamberler dini öğretmek için görevlendirilmiş birer öğretmen değil mi? Onlar imrenilecek insanlar. Çünkü, öğretmek armağanların en güzeli.
Ahmet Özdemir
- LEYLA VE NAZAR - Kasım 30, 2024
- ÖĞRETMEK ARMAĞANLARIN EN GÜZELİ - Kasım 23, 2024
- BEN GURBETTE DEĞİLİM / GURBET BENİM İÇİMDE - Kasım 16, 2024
- SANATKÂRIN ELİ ÖPÜLÜR - Kasım 9, 2024
- KIZILTUĞ’DAN ÇANAKKALE ŞİKESTESİ - Kasım 8, 2024
- FIRAT KIZILTUĞ BAYBURT’UN HEYDER BABASI - Kasım 7, 2024
- FIRAT KIZILTUĞ VE BAYBURT - Kasım 6, 2024
- DANTE GİBİ ORTASINDAYIZ ÖMRÜN - Temmuz 14, 2023
- MASA DA MASAYMIŞ HA - Temmuz 2, 2023
- HASAN BOĞULDU AMA YA EMİNE? - Haziran 28, 2023
- KUYRUK SALLAMAK TANRININ GÜNÜ - Haziran 22, 2023
- DENİZ ESİNTİLERİ - Haziran 16, 2023
- MAVİYE ÖZLEM - Haziran 12, 2023
- BİR YIĞIN HATIRA, BİR SİYAH DUMAN - Haziran 6, 2023
- “MELÂLİ ANLAMAYAN NESLE ÂŞİNA DEĞİLİZ” - Haziran 2, 2023
- SEHERDE AĞLAYAN BÜLBÜL - Mayıs 29, 2023
- GİTTİ GÜL GİTTİ BÜLBÜL - Mayıs 25, 2023
- BEN GÜLÜME GÜL YOLLADIM - Mayıs 21, 2023
- BİR GÜL AT BANA - Mayıs 17, 2023
- BİZİM BAYBURT’TA MORMOÇ’UN SAKASI OLMAK - Mayıs 11, 2023
- BAHT AÇMA BAHTİYAR MANTIFAR VE BAHAR - Mayıs 5, 2023
- BAHAR VE HIDIRELLEZ - Mayıs 2, 2023
- AŞIĞA BAĞDAT SORULMAZ - Nisan 26, 2023
- YİNE “NEREDE O BAYRAMLAR?” DİYECEĞİZ - Nisan 18, 2023
- BENİ BU GÜZEL HAVALAR MAHVETTİ - Nisan 14, 2023
- GEL BAHAR, YAKINLARDA GÜL! - Nisan 12, 2023
- BAHAR VE ERGUVAN - Nisan 8, 2023
- NİSAN YAĞMURU - Nisan 4, 2023
- GÖZLETME YOLLARI GEL - Mart 28, 2023
- MEKTUBUNU TEZ GÖNDER - Mart 23, 2023
- BAHAR, OF BAHAR! - Mart 18, 2023
- BİR BİLMECEM VAR ÇOCUKLAR - Mart 15, 2023
- BEŞ YIL ÖNCE KAYBETTİĞİMİZ İKİ OZANI ANARKEN… - Mart 14, 2023