O

Aldım. Sağını solunu kontrol edip, evirip çevirip bakmanın bir önceki aşaması olan “elime almak” anlamında değil. Satın aldım. Çocuklar, önce kendime aldım sandılar. Onu yapmışlığım da var ama “Yok,” dedim, “Kendime değil ananenize aldım.” Aynı şehirde bile değilken, sanki aramızda karşı daire ya da yan oda kadar bir mesafe varmış gibi… Ayağıma bir şeyler geçirmeden koşup yanına varabilecek kadar ya da elimle uzattığımı hemen kavrayabilecek kadar yakınımdaymış gibi… Bir değil de tam iki tane aldım.

Tamam, arada bir ömür kadar uzak bir yol yok ama otobüse sabah binince öğleden önce annemin yanına varabilmek çok zor. Hele bir de ilçeye giden saat başı arabaları da kaçırdıysan yandın. Bekle dur. Ha deyince olmuyor yani. Garibim, çocuklar da demin elime aldığımı birazdan anneme verebileceğimden gayet emin olan o hâlime çok şaşırdılar haklı olarak. Herhâlde önceki zamanlarda yaşananları düşünüp, bir sürpriz yapıp gideceğimizi ya da bu hafta sonu onları davet etmeyi planladığımı düşündüler ama ikisi de değildi. Ne böyle bir şey konuşmuştuk ne de şartlar gitmemize müsaitti. Ama ben aldım. Eve getirene kadar da kucağımda bebek taşır gibi özenle taşıdım ikisini de. Bir tanesi koca bir saksı içinde, “Kollarını açarsan sana sarılırım,” dercesine açmış, sıklamenli morlu bir küpe çiçeği; diğeri “Beni geniş ferah bir toprağa koy, bak ben orayı nasıl coştururum,” diyen kıpkırmızı bir yediveren gülü. Nasıl güzeller ama nasıl! Gelip geçenin bakarken kesin nazar deydirebileceği, göze gönle şenlik, etrafa şöyle bir şölen havası yaşatacak cinsten.

Eve doğru yürürken ben değil de altı yaşımdaki hâlim yürüyordu sanki. O zaman, ablamla, anneme ne yapsak da annemi mutlu etsek diye kara kara düşündüğümüz bir anneler günüydü. Evimizin tam karşısında, içinde metruk bir evin olduğu bomboş bakımsız bir arsa vardı. Arsanın içini otlar bürümüş. Karahindinbalar, osuruk çiçekleri, yabani ve devasa dikenli kaktüsler, yerli yersiz açmış arnamus çiçekleri, gelincikler… Biz gözümüze gelincikleri kestirdik ama börtü böcek dolu içi. Onların içine girebilene aşk olsun. Elimize batan dikenleri, kolumuzu çizen dalları saymasak ve ara ara iki korkup, üç zıplayıp vazgeçecek gibi olsak da görevi başarıyla tamamlamıştık.

“Bu güzel kırmızı rengimle ben buraya ait değilim, gelin beni kurtarın,” der gibi bize bakan bütün gelincikleri toplamıştık. Ah, ne büyük bir mutluluk, ne büyük bir başarıydı o gün bizimkisi, anlatamam.

Ben, gelinciklerin tam avucuma sığacak kadarını incecik cılız saplarıyla avcumun içinde tutuyordum. Ama bu sefer de bir şey eksikti. Böyle dümdüz verilir miydi yani, hiç olacak iş miydi? Demek ki süsleme püslemeye merakım da ta o günlerden kalan bir şeymiş. Beş altı yaşında bir çocuk nereden bulsun jelatini, aranjmanı, kurdeleyi, rafyayı. Biz yine de bir şey bulmuştuk, ablam mı akıl etti yoksa ben mi bilmiyorum, buruşturulup fırlatılıp yollara atılan sigara paketlerinin içindeki alüminyum folyo işimizi görürdü. Gördü de. O yaralı bereli minicik ellerimizle bir de alüminyum folyoyu düzleştirmiştik. Üstelik tırnağımızın ucuyla, yırtmadan, yavaş yavaş. Ne de güzel olmuştu. Geçmiş günü ve hatıraları geride bırakıp sağ salim getirdim çiçekleri eve. Bu sefer de çiçekleri misafir gibi nerede ağırlayacağımı şaşırdım. Aranjman için birkaç şey geçirdim kafamdan. Onları da yaptım, bir güzel oldu. Sadece gitmeleri kaldı. Yani en mühim kısım. Kargoya versem asla bu tazeliği kalmaz biliyorum, yollarda mahvolur ve vakit dar zamanında ulaşmaz.

Bu arada da akşamına bir yere davetliyiz. Bir hafta önceden yeni bir velimin davetine icabet etmek için sözleşmiştik. Gün evvelinden kararlaştırılmış bir davetti yani. Mesele eğitim, evlatlar derken laf lafı açtı siz nerelisiniz, biz şuralıyız, asıl memleket şurası, büyüklerimiz şuradan göçmüşler faslına geçildi. Derken biraz daha deşsek neredeyse akraba çıkacak kadar ana babalarımızın aynı şehirde yaşadıklarını öğrendik mi? Bu da yetmiyormuş gibi bir de aynı ilçedeler miymiş? Evlerinin aralarında iki sokak bile mesafe yok muymuş? İnanılır gibi değil ama öyle. Üstelik bu hafta sonu ziyarete gidecekler miymiş? Dilersek birlikte gidebileceğimizi söyledikleri an aklıma gelmemişti ama anneme ulaştırmak üzere kendilerine bir emanet verip veremeyeceğimi soruverdim. Hay hay, denilince dünyalar benim oldu. Yanlarına başka şeyler de ilave edip gönderdim göndermesine de afalladığımla kaldım. Birbirini hiç tanımayan insanlar bir araya da gelebiliyor, mevzu bir annenin gönlünü sermest etmekse kullar bir şekilde buluşabiliyor, zor denilen kolay oluveriyordu.

Aldım demiştim ya, alan eli benim sanmıştım, uygun vakti ayarlayıp buluşan, tanışan, konuşan, görüşen benim sandım. Hâlbuki bütün bunları gören, duyan, aldıran verdiren, gördüren, kavuşturan “O” idi anca aydım. Hatta Niyazi Mısri’nin diliyle “Alan veren odur bazar içinde/Gözden gören o, kulaktan işiten o.”

Gamze Koç

 

4 Yorum “O”

  1. Çok güzel bir tevafuk olmuş, “ olana değil oldurana bak “ misali. Ben de hem sizin hem de annenizin anneler gününü kutluyorum. Güzel bir yazı ile güne başladım yine, teşekkür ederim. Yüreğinize emeğinize sağlık…

  2. Rabbim nasip edecekse,bir vesile veriyor.Ne güzel olmuş,denk gelmiş annenizin komşuları .Selamlar,saygılar hocam.

  3. O

    Şimdi bakınca, o çiçek kadar masum bir niyetle ama çok daha karmaşık yollarla ulaşıyoruz annelerimize. Yol uzuyor, çiçek büyüyor, kalbin taşıma biçimi değişiyor. Ama içimizde bir şey hâlâ çocukkenki gibi: Koşmak istiyor, sarılmak istiyor, bir saksı çiçeğine koca bir anı sığdırmak istiyor. Sanki bir gün değil de, bütün bir çocukluk annelere aitmiş gibi. Şimdi uzaktan bakınca, o günler yalnızca takvimde değil, içimizde bir yerlere de çentik atmış.

    Bu yazı, yalnızca bir annenin değil, zamanın, mesafenin, niyetin, belki de hayatın içinden geçen o görünmeyen elin hikâyesi gibi. Bazen kendimizi alan zannederken, aslında alınan biz oluyoruz. Vermek dediğimiz şeyde bile bir alıcı tarafımız var. Bu satırlarda en çok da bunu hissettim: Gitmeden, görmeden, sesini duymadan bile birine ulaşmanın mümkün olduğu o incelikli hâli. Belki de bu yüzden, çiçekler yalnızca annelere değil, içimizdeki o eski çocuklara da gidiyor.

    Sizin ve tüm annelerin günü kutlu olsun Hocam 💐Kaleminize sağlık 🖋️🦋

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir