Küçücüğüm. Her şey hayal meyal… Bir tek, o kenarları rengarenk iplerle işlemeli beyaz mendil kalmış aklımda. Kimdi o kapısını çalıp bayramlaştığımız yaşlı teyze? Kendi evimizde yani İstanbul’da değiliz ondan eminim, komşumuz da değil, olsa bilirim. Belli ki yollar aşıp büyüklerin bayram ziyaretine gelmişiz. Bize kapı kapı dolaşın bayramlaşın mı dediler yoksa biz kendimiz mi gezmek istedik orası da meçhul. Bayram gezmesine çıkmışız dolaşıyoruz. Şeker muhakkak olurdu da çikolata, harçlık, mendil bir üst mertebe muamele gibiydi, hele mendil. Bana kimse harçlık vermese de olurdu. Zaten bayram sonrası evde illaki bir sebepten ötürü elimizden alınacağını bildiğimiz parayı sahiplenmezdik. En azından benlik değildi bayram harçlığı merakı. Taşıyıcılık görevi gibi bir şeydi bizimkisi. Ama mendil öyle mi? Her şeyiyle senin. İstediğin gibi kullan. Okula götür, önlüğünün cebine koy, eve gelen misafir çocuklarına çıkar, bayramda verilen mendillerim diye göster, havanı at. İstersen hasta olduğunda katlı yerlerinden aç, boncuk boncuk olmuş alnını sil hemencecik iyileş. Ne istersen o olsun.
Bayramda kapının ardında gizlenmiş gibi durduğunu düşündüğüm muhtemelen ayakkabılık hizasındaki portmantonun önündeki aynalı masanın üstünde sıralanmış olan tek tek ütülenip, tepsiye istiflenmiş mendile layık olabilmek için kim olmak gerekirdi hep merak ederdim. Herhangi bir komşu çocuğu olmak niye yetmezdi ki sanki büyüklere. Komşu çocuğu olmasına rağmen birine kuru kuru şeker değil de mendil veriliyorsa bir kural ihlali gibi gelirdi. Peki bunun yolu neydi? El uzatılmadan el öpmeye yeltenmek mi? “Bayramların gençleştirip güzelleştirmek gibi bir sırrı var herhalde Ragıp Bey amca bu ne şık takım elbise böyle” diyebilecek kadar tatlı dilli olmak mı? Bu büyümüş de küçülmüş haller benim asla yanımdan yöremden geçecek şeyler değildi. Zile basarsın kapı açılınca “İyi bayramlar,” dersin eteğinin bir ucunu tutarak. Ekseriyetle gümüş gondol şekerlik uzatılır şekerini alırsın, bu. Bana da o üzerinde işlemeleri olan mendilden yok mu da denmez ayıp? “Harçlık olmasa da olur da ama mendil varsa alırım” der gibi de yalı kazığı gibi durulmaz kapıda. Bir keresinde utanıp gurur yapmıştım da şekerimi alır almaz gerisin geri dönmüştüm hiç unutmam. Ama o son kapı her şeyin gidişatını değiştirdi resmen. Al bakalım küçük hanım denmiş ardından kapının arkasına yönelip bana kenarları işli, elimin içinde kayan bembeyaz bir mendil verildi. Ve sonra hep renk renk çeşit çeşit mendillerim oldu. Yıllarca bayramları sadece mendil için bekledim. Henüz bayramları evde oturup torun torba gelecek diye yol gözlediğim yaşlara gelmedim. O kadar yaşayıp yaşamayacağımın garantisi de olmayınca ben de erkenden başladım ve yıllardır da devam ediyorum komşu çocuklarına dahi eşe dosta mendiller hazırlamaya. Sadece mendil mi? Hiç olur mu? Üzerlerinde isimlerinin yazılı olduğu küçük kağıt torbalara çocukluğumuzdaki eski minik oyuncaklar, minik sabunlar, minik rengarenk yüz havluları, avuç içi kadar çiçek kokulu kolonyalar… Allah ne verdiyse…
Bir başkaldırı benimkisi. Kim koymuş mu bu kuralı? Kanından, canından olunca bunu, selam verecek kadar bir yakınlığın varsa şunu vereceksin diye. Bayramda bütün çocuklar çocuk. Hepsinin adı çocuk. İleride içlerinden bir tanesinin “Hiç tanımadığım bir büyüğüm beni kıymetli buldu” deyip ömrünü bu işe adamak istemeyeceği ne malum? Belki vefa bayrağını tek başına dalgalandıracak. Bir unutma hastalığı almış başını gidiyorken belki “Bize bizi” anlatacak. Kimseye değil geçmişimize yaslanmamız gerektiğini bize hatırlatacak. Bir çocuk belki de bir mendil ile her şeyi yeniden yazacak.
Şimdilerde bayram harçlıkları için bir ölçek belirlenmiş. Şu şu yaş arasına bu, yakınlık derecesine göre de bu diye. Saçma. Ötesi de berisi de para en nihayetinde. Verilen paranın büyüklüğünün peşine düşen değil önemli olduğu hissettirilen çocuklar için mendiller gerek bize. İyi bayramlar hepinize sevgili büyüklerim. Mendil var mı mendil?
Gamze Koç
İyi bayramlar 🌸
Enfes anlamışsınız meseleyi ve dahi anlatmışsınız Gamze Hanım, elinize gönlünüze sağlık.