KAPALIYIZ 

Tıkandım. Olur öyle bazen. Yazar, kelimelerin uçup bambaşka diyarlara gittiğini, cümlelerin yan yana gelemeyeceğini, sözlerin asla yanına uğramayacağını düşündüğü zamanlar, tıkanır. Artık hiç cümle kuramayacakmış sanır hatta bütün harfler suya düşmüş, suyu da inek içmiş ve her şey yanmış, bitmiş, kül olmuş gibi gelir.

Aklımda uçuşup duran bir sürü fikir konacak bir dal bulamamış, sürüm çobanını kaybetmiş ve bütün koyunlarım ucu bucağı olmayan bir arazide dört bir yana dağılmış gibi…

İtiş kakış dışarı çıkmaya uğraşan ve daracık bir kapıyı kullanan yolcuların üst üste yığılıp nefes alamaması gibi tıkandım.

Gürül gürül akan nehrimin önünü sanki zift gibi, balçık gibi bir şey kapamış.

Lavabonun giderine çer çöp dolmuş da çeşmeden akan suyun sebep olduğu ve bir tek orada görmekten endişe duymadığım, aksine oluşmasından keyif aldığım, o minik hortum bu sefer ne yapsam olmadı. Donuk, durgun, bulanık su birikintisi gibi kalakaldım.

Kelimeler ne sağa gidiyor ne sola, ne yukarı ne aşağıya… Tıkalı bir gider borusu neyse ben oyum. Sanki bir yerde sıkışıp kalmışım da yardım almaya hevesim yok. Kuvvetli bir elin ayası gelip bir iki pompa görevi görecek hamleyle açacak diye mi bekliyorum, bilmiyorum.

Yazar dediğin çok hassas olmayacak arkadaş, diyor biri. Tabii ya hatta gamsız olacak ki üretebilsin, diye de ekliyor destekçisi. 

Bozacı ile şıracının meselini andırıyor konuştukları. Belki de haklılar ondan da emin değilim.

Aklımda her şey bölük pörçük. Bir bakıyorum günün en sakin vakti, azılı bir katilin suçunu bile isteye savunan bir avukatın uykularını merak eder hâlde buluyorum kendimi.

Günün en sıkışık vaktinde de evladını gündüz gözü karşıdan karşıya geçerken sarhoş bir sürücünün aracına kurban veren bir anne için “burnunun direği sızlamak” sözünün artık deyim olmaktan çok öte bir şey olduğunu fark ediyorum. Kendimi annenin yerine koymaya bir adım dahi yaklaştıramıyorum. Oğlumun okulunda okuyan mezkur kız çocuğunun ölüm haberini alan sıra arkadaşının çığlığı gitmiyor kulaklarımdan. Ölümün zihninde ve kalbindeki muhtemel ağırlığını tartıyor, hüznünü konuşturuyorum içimden.

Akşamüzeri karşı binamızda tek başına yaşayan genç polisin sabah akşam saksıdaki çiçeklerini sulamasını, işi gereği sürekli maruz kaldığı şiddet içeren sesleri ve görüntüleri unutmak istemesine yoruyorum.

Günün sonunda o en yorgun olunan saatlerde üstelik kötü şeyler düşünmemeye de söz vermişken liyakati olmadığı hâlde sözde unvanıyla caka satan bir doktor bozuntusunun para uğruna yaptığı onca kepazeliğin eninde sonunda ortaya çıkacak olma ihtimalini hesap edemeyecek kadar şuurunu kaybetmiş olmasının sebeplerini sıralarken uyuyakalıyorum. Bitmiyor. Bu sefer rüyamda bir babanın evladını ihbar edecek kadar sabrının o son raddesine nelerin getirmiş olabileceğini görüyor, senaryoma yeni kurgular ekliyor ve çift metrajlı bir film izlemiş gibi yorgun argın uyanıyorum.

Bu ülkede doktorluk yapan ve bu mesleğe ömrünü vermiş, yaşı benden büyük bir yakınımla çay içme rahatlığında konuşurken sağlık alanına dair umudum bir kez daha yara alıyor. Mesleğin bu kadar acı gerçekleri olduğunu öğrenince doktor olan ve olmak için canını dişine takan öğrencilerimin aileleri, geceleri, gündüzleri geçiyor gözümün önünden. Olası durumlar için zihnimin tezgâhında hep hazır bulundurduğum o minik pompayı bulamıyorum Allah bulamıyorum! Açılmıyor, açılamıyorum. Mızıkçıların oyununu bozmasından bıkıp usanan çocuk gibi… 

“Küstüm oynamıyorum,” demek istiyor canım ama dükkânın kapısına, kepenkleri yarıya kadar indirip “Cumaya gittim gelicem” yazan esnaf tadında “Kapalıyız” yazıyorum.

Gamze Koç

Gamze Koç

6 Yorum “KAPALIYIZ ”

  1. Her zamanki gibi yazılarınız muhteşem ,son zamanlar da yaşanan olaylarları kaleme almanız ayrı güzel tam dediğiniz gibi kapalıyız birşey yapılamıyor yapamıyoruz umarım bütün kötü olayların önüne geçilir hepimizin içi AÇILIR rahat bir nefes alırız

  2. Son zamanlarda yaşadığımız olaylar son derece bizleri üzdü.Hele çoçuklarımız çok endişeliyiz. Rabbim sonumuzu hayretsin inşallah 🤲❤️🌹

  3. Uzun zamandır ben de bu moddayım, Allah bir serinlik ferahlık versin.
    Kaleminize yüreğinize sağlık sevgili Gamze hocam…

  4. Kapalıyız
    Anlamak, anlamlandırdıktan sonra tıkanmak, dolmak ve taşamamak. Bir kelimeyi bulabilmek için tüm günümü vermiştim, bilgisayarımı kapatıp kendimce ara verip kütüphanenin bahçesinde dolanıp durmuştum. Zihnimi başka şeylerle meşgul etmeye belki o zaman o kelimeyi bulabilecektim. Hatta bu durum ertesi güne bile sarkmıştı. Sanki o kelime olmazsa bağlam olmayacak gibiydi ve anlamını vermeyecek gibiydi. Bulunca da ohhh deyip sevinip devam ettiğimi hatırlıyorum. Peki ya bu sefer herşey anlamlandırılmış şekilde duruyorsa ve tüm kelimeler gözün önünde ve onu yan yana getirmen bekleniyorsa. İşte o zaman yan yana getireceğin o kelimelere ohh deyip sevinemeyeceğini biliyorsundur, ruhuna ağır gelecek kelime sıralamaları dağınık kalsın istiyorsun. Biraz da anlamı anlamlandırmadan ara vermek. Zihni karıştırmak, kapamak.

    Kaleminize sağlık Gamze Hocam. 🖊️🦋

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir