Büyüyünce öğretmen oldum ben. Küçükken ne istiyorsam o. Değişmedi hiç. Aslında şunu olmayı çok istiyordum ama bana bu olmak düştü ne yazık ki diye şikâyet edeceğim bir durum da olmadı. Öğretmen olmayı ben yazdım sanıyordum çocukken, hâlbuki yazan yazmış, bana okuması kalmış. Hatta ne öğretmeni olacağıma da karar vermişim o yaşta, yazarlık öğretmenliği. Yaşıyorsa Allah ömür versin, öldüyse Allah rahmet eylesin Türkçe öğretmenim Bahriye Hoca ile verilmiş bir karardı bu. O ne asil bir öğretmendi öyle. Kendinden dalgalı, ensede biten simsiyah kuzguni saçları, hep kendinden emin dimdik yürüyüşü, ses tonu, telaffuzu, ciddiyeti, her hâli beni kendine hayran bırakıyordu. Eğriye doğru dediğine kimse şahit olmamıştı. Yine de sevmeyenler de vardı hocayı. Kimseye eyvallahı yoktu belki ondandı.
Bir gün derste on beş yıl sonranın hayalini kurmamızı ve bunu kompozisyon olarak yazmamızı istemişti bizden. Dersin bitiminde hepsini tek tek okuyacaktı. Yazmaz mıydım, yeter ki bana yaz desindi birileri. Bir karış kadar olan defterimi, defterimin kapağını, kapağındaki resmi, sayfalarının lacivert çizgilerine varıncaya kadar hepsini dün gibi hatırlıyorum. Hele başlık için o kırmızı rengi yeterli görmeyip süslemek için başka şeyler arayışımı, yazıma layık bir şey bulamayınca da çareyi kırmızı kurşun kalemin ucunu kalemtraşla açmakta bulduğum o anı düşündüğümde hâlâ heyecanlanırım. Aman Allah’ım o ne müthiş bir hazdı öyle.
Yazımı bitirmiş, hayallerimin hepsini anlatmış, başlığımı bile ucunu sivriltilmiş kalemle süslemiştim ve şimdi üç sayfalık eserimi karşıdan oturup seyredebilirdim. O kadar mutluluk verici bir zamandı ki sayfaların üstüne su dökülse ya da biri gelip sayfalarımı yırtsa her şeyim elimden alınmış hissedebilirdim. O denli bir gerçekçilikle ve detayla üst üste koymuştum her bir cümleyi. Yazarlık öğretmenliği kulağıma ne hoş geliyordu. Hem yazarlık hem öğretmenlik yapma imkânı var mıydı hakikaten? Varsa da niye ben olmayaydım ki? Belli ki çocuk aklım ikisinden de vazgeçememiş ve o yıllarda “Ortaya karışık” bir meslek atabilme cesareti göstermiştim. Ders bitmeli ve bunu bir an evvel öğretmenime sormalıydım. Ama önce şöyle uzaktan bir kere daha bakmalıydım yazıma ama ne de güzel yazmıştım. Hayal etmek ne güzel bir şeymiş Allah’ım!
Sınıftaki herkes, çocuklukla hiçbir ilgisi olmayan bordo kravat, beyaz bebe yaka gömlek, koyu yeşil süveter, kızlar aynı renkten etek, erkekler pantolon ve üstünde de banka veznesinde çalışan sıkıcı teyzelerin giydiği ya da yorgun memur babalarının üstünde gördüğüm cinsten bordo bir ceketle dolaşıyordu ortalıkta. Kravatımız asla gevşemeyecek, gömleklerimiz zinhar dışarı fırlamayacaktı ve gömleğimizin düğmelerini de başöğretmen gibi gırtlağımıza kadar ilikleyecektik. Çelimsiz olanlarımızda daha bir beter duruyordu üniforma. Her sabah koyu yeşil ince çorabı da sayarsak tam altı parça olan okul üniformasını eksiksiz giymek zorunda olup saatlerce onların içinde yaşıyorduk. Hayal ettiğimiz şeyleri sınırlamaya da illaki sirayet etmiştir bu hâl ya, neyse.
Dersin bitmesine az bir şey vardı. Herkes iyi kötü bir şeyler yazmıştı. Olmuş olmamış safhasına bile başlamıştık aramızda. Fısıldamaları duyabiliyordum. Sait, babasının mesleğini devam ettirmekten başka çaresi olmayacağına inanmış, gelecekte şoför olarak yazmıştı kendini kadere. Hemen kendi hayalimdeki benle bir kıyaslamaya girmiştim çocukça. Sanki o yıllar, kadından minibüs şoförü çok oluyormuş gibi, yooook, şehir içi hatlarda minibüs şoförlüğü hiç bana göre değil dedim içimden, yapamazdım. Aynı yollardan geçip yine aynı yere varmak… Hep bildiğim yerlerden döne döne gelip gitmek hiç bana göre değildi. Sokakları denize açılan yepyeni yollardan geçmek isterdim ben hep. Mecburi olduğum güzergâhlardan geçmek de neyin nesiydi? E yolcular vardı sonra, ayak bağı gibi olacaklardı, iş miydi yani. Üstelik aracıma binecek olanların kabalıklarına, pervasızca konuşmalarına tahammül etmek zorunda olmak da cabası. Yok yok, benimki daha iyiydi.
Tamer ne çok istiyordu itfaiyeci olmayı. O da yazısını bitirmiş olmanın verdiği gururla fısıltıyı geride bırakmış, sıra arkadaşlarına eliyle koluyla, kaşlarını indire kaldıra anlatıyordu yazdıklarını. Yangını söndürmek için canını dişine takmış bir itfaiyeci olmak da çok rahatlatıcı gelmişti aslında ne kadar tehlikeli de olsa öfkeli alevleri suyla susturmak harika olmalıydı. Kahraman bile olabilirdi Tamer. Benim kafamda ise çok yangın olmazdı ve itfaiyeciler daha çok ağaç dallarından kedi kurtarabilirlerdi.
Neslihan da ambulans hemşiresi olmak istiyordu. Hastanede değil ama ambulansın içinde… O ışıklı, sirenli aracın içinde olunca hastaya değil de sanki yolların kendi için açılacağı hissi onda büyük bir mutluluk uyandırıyordu. Ve ambulansların sanki sadece hamile bir kadını alelacele hastaneye yetiştirmek için var olduğunu düşünüp mutlu oluyordu. Nedim’in anlattığı doktor olma hikâyesi ise hayal değil gerçekti. O hiçbirimiz gibi olmadı asla. Aslında çoktan büyümüş de yanlışlıkla aramızdaymış gibi konuşurdu hep. Teneffüs zili çalsa da bir kuş gibi azat olsa, bir an evvel işinin başına geçiverse olurdu yani. Kimse de kalkıp sen çocuksun deyip terslemezdi. Hepimizin özet çıkarma anlayışı, önemli yerlerin altını çizmekten ve o kısımları ezberlemekten ibaretken o aklında kalanı kendi cümleleriyle harmanlayıp söylemesiyle farkını ortaya koymuştu gözümde. Ama beni doktor olmak da mutlu etmezdi. O kumaş yoktu bende.
Hâlâ özeneceğim, acaba mı deyip düşündüklerime burun kıvıracağım hatta hayalimden vazgeçeceğim bir gelecek duymamıştı kulağım. Keyfim yerindeydi.
Öğretmen hepimizin kağıtlarını okumuştu. Bazılarımıza “Bir de senin sesinden dinleyelim yazdıklarını,” diyordu. Bana da der miydi, diye düşünürken; dedi, vallahi dedi. Okunması istenilen yazılar içinde benimki de vardı. Kalbim niye yerinden çıkacak kadar hızlı atıyordu. Bir çocuğun düşlediklerini yazması ve onu ilgili kişilere sunması hayalinin gerçekleşmesinin bir ön şartı gibiydi belki de. Sanki Bahriye Hoca, komposizyonlarımızı okuyunca hayalimiz oracıkta ya gerçek olacak ya da başka bir hayalin rotasını tarif edecekti. Olurunu olmazını kesin bir dille açık açık söyleyecekti. Alınmaca gücenmece yoktu. Öğretmen dediğin o yıllarda öğrencisinin geleceği için son sözü söyleme hatta yarını için tek söz söyleme merciiydi de ondandı bu heyecanımız.
Sıramda ayağa kalktım, okudum bitti. Çıt yoktu sınıfta. Sonra bir alkış tufanı koptu. Bahriye Hoca’ya baktım, ayakta bana bakıp öyle güzel gülüyordu ki o an için yazdıklarım gerçekleşmese de olurdu. O gülüş ve o alkış sesiyle bir çocuk hayallerini takas edebilirmiş onu anladım.
Yıllarca ekmeğini yediğim bu hatırayla çıkmıştım ben yola. Ne bereketli bir şeymiş meğer bir öğretmenin takdiri, taltifi. Karanlıkta tuttuğu ışığı meğer ne kadar uzun süre aydınlatabiliyormuş yolu, yolcuyu.
Öğretmen, unvanının hakkını vermeye niyeti olduktan sonra, varsın ömrü elinden alınsın, adı kara kaplıya yazılsın ya da hesabı dürülmüş olsun, kim ne yaparsa yapsın öğretmeye devam ediyormuş. Sınıflardan, kurumlardan taşıyor, zamanları aşıyor da gönüllerde, başköşelerde yaşayabiliyormuş. Bizzat şahidiyim.
Gamze Koç
- KUM SAATİ - Aralık 1, 2024
- BİZZAT ŞAHİT - Kasım 24, 2024
- İSPAT MAKAMI - Kasım 17, 2024
- KAPALIYIZ - Kasım 10, 2024
- KAÇIŞ - Kasım 3, 2024
- LÂL - Ekim 27, 2024
- PEK’ÂLÂ - Ekim 20, 2024
- DOKUZ BOĞUM - Ekim 13, 2024
- KÖPÜK - Ekim 6, 2024
- KIRK UÇURMASI - Eylül 26, 2024
Tüm eli öpülesi öğretmenlerimizin günü kutlu olsun! Çocuklarımıza, gençlerimize ufuk açmaya devam etsinler! Teşekkürler harika bir anı, harika bir yazı!..
Öğrstmenlerimiz,geleceğimizin mimarları.Gümünüz kutlu olsun hocam
Allah razı olsun. Çalışkan ve prensipli öğretmenler toplumu iyileştirmede çok etkilidir. Bu tip öğretmenlere yeni nesil evladlarımızın çok ihtiyacı var. Özellikle bu uğurda çalışan ve tüm öğretmenlerin gününü kutluyorum.
Ne diyeceğimi bilemiyorum
Biraz tebessüm biraz gözler dolu
Bir yazı kaç duyguyu birden yaşatır insana
Kalemine sağlık canım hocam
Öğretmenler günün kutlu olsun
Sen iyiki hem öğretmen hem yazar olmuşsun….
Bu güzel yolculuğunuzun belirli bir kısmına ben de bizzat şahidim, yolunuz açık olsun değerli meslektaşım.
Çok güzel bir niyet ile başlamış sizin mesleki hayatınız. Kaynağının bu kadar güçlü olduğu belliydi 👏🏻👏🏻👏🏻 Sevgilerimle
Gününüzü kutluyorum sevgili Gamze Koç hocam…